HACI BEKTAŞ-I VELİ, MERZİFON'DA PİRİ BABA, BUDAPEŞTE'DE GÜL BABA Ve BAZI BEKTAŞİ VAKIFLARI
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi tarafından 22-24 .10. 1998 tarihinde düzenlenen '' I. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu'nda bildiri olarak sunulmuş, 1999 yılında Bildiri Kitabı s. 59-62'de yayımlanmıştır.
Sadi BAYRAM
Anadolu'yu aydınlatan, birlik ve beraberliğinde çimento görevi ile halka doğru yolu gösteren, halk eğitimi veren, felsefenin yolunu açan, büyük düşünür, feylesoflar arasında Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Mevlânâ Celâleddin-i Rumi, Ahi Evran-ı Nasreddin Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Karaca Ahmetleri bir anda düşünmeden saymamız mümkün !...
Anadolu'nun islâmlaşmasında, Bulgaristan, Sırbistan, Mekedonya, Aranavutluk, Bosna-Hersek, Romanya ve Macaristan'ın fütühatında nice dervişlerin, erenlerin büyük rolü olduğu hepimizin malûmu !... Sosyal tarihcilerin, kültür tarihcilerimizin kitaplarında bunları görmemiz mümkün !
Ancak her nedense; bazı şeyleri hatırlamak istemiyoruz. Bazı kimseler de bazı yaralarımızı kasıtlı olarak kaşıyorlar !
Peygamberimizin Amcaoğlu, Damadı Hz. Ali'nin şehit edilmesi, sevgili Peygamberimizin torunlarının Kerbelâ'da şehit edilmesi, hepimizin içine bir ateş düşürmüş, bu ateş hepimizi yakmış, çöl sıcağında kavurmuş, göz yaşlarımızla bu ateşi söndürmeye çalışmışızdır.
Hepimiz Hz. Ali radiyallahü Anhı sever ve bağrımıza basarız. Hepimiz Hz. Hasan'ül Rıza ile Hz. Hüseyin'i sever ve sayarız. O halde bu ayrılık-gayrılık neden !... Bütün müslümanlar kardeş değil mi ! Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli'nin dediği gibi :
Bir olalım, iri olalım,diri olalım !
Ali bizim şâhımız, Kâbe kıblegâhımız,
Mirac'daki Muhammed, O bizim Padişahımız,
Hak lâ ilâhe illallah, Muhammed'ün Resulullah,
sözleri bizleri kardeşliğe, insanlığa, islämiyetin uhrevi zenginliğine davet değil mi !
Komşusu aç yatarken, kendisi tok olan bizden değildir, diyerek kardeşliği, sosyal dayanışmayı, birlik ve beraberliğin insanlığa getireceği mutluluğu bize müjdelemiyor mu !
Bektaşi, Alevi, Sünni diye bu ayrım neden ! Hepimiz müslüman değil miyiz ! Müslümanlar kardeş değil mi !
Orta Asya, yani Uluğ Türkmenistan'dan hepimiz Anadolu'ya gelmedik mi ! Büyük Türkistan geleneğini, şaman kültürünü saf olarak günümüzde yaşatan Türkmenler değil mi ! Nasıl bir milliyetciyiz ! Millilik vasfımız dili, dini, ırkı bir bir topluluk değil miyiz !
Malazgirt'te omuz omuza, Dandanakan'da sırt sırta, İstanbul'un fethinde yanyana, Mohaç'ta diz-dize, Çanakkale'de, Sakarya'da yanyana Türk milleti'nin ebediyete kadar yaşaması için beraberce çarpışmadık mı !
Osmanlı'yı üç kıt'ada bir İmparatorluk haline Bektaşilerin ekseriyette olduğu Yeniçeri Ocağı getirmedi mi !
Hoca Ahmed Yesevi'den Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli'ye uzanan ve Orta-Asya'dan Viyana varoşlarına uzanan, uzun ve dikenli yolda, asırlarca acı ve tatlı günlerimizi beraberce paylaşmadık mı !
Hacı Bektaş-ı Veli'yi anlamak için O'nun Velâyetnâmesini okumak
yeter zannediyorum.
Bektaşi kültürü, şifahi edebiyatımız, maalesef nesilden nesile Dedebaba'dan Dede'ye geçmiş, ozanların dilinde ve sazında hayat bulmuş, yazılı ana kaynakları belki bizler için yok denecek kadar azdır.
Bazı kaynaklara da belki bizler kuşku ile bakıyor olabiliriz. Zira Baktaşiliğe mensup olmayanlar, intisap etmeyenler, hakikati bilemiyorlar. Onlara da hak vermek, Dedebabaların ilmi yayınlarını tarafsız gözle incelemek gerekir zannediyorum.
* * *
Hacı Bektaş-ı Veli'nin vakfiyesi olmayıp Eizze Vakıflarından kabul edilmektedir.
Beylikler döneminde Merzifon'da dergâh kuran, Hacı Bektaş ı Veli müritlerinden Piri Baba hakkında yazılı kaynak hemen hemen yoktur. Türbesi erken Osmanlı dönemi mimari üslûbunu yansıtır. İstanbul, Polatlı, ve yurdun birçok köşelerine yayılmış bulunan Karaca Ahmetler gibi, Merzişon'da da akıl hastalıklarına iyi geldiği halk arasında yüzyıllardır rivâyet edilir. Vakfiyesi günümüze ulaşmamıştır. Amasya Tarihi yazarı Hüseyin Hüsameddin'e göre 868 H. / 1463 M. tarihli vakfiyesi vardır. XV. asır ortalarında yaşadığı kabul edilir. Türbesinde kripta vardır, Türbe kare plân üzerine oturur. Kubbe kasnağında Güney-doğu dış cephesinde turkuaz renkli İznik çinilerinden tek-tük kalmıştır. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde Şahsiyet kaydı dediğimiz, zavşiyeye yapılan tayinlerle ilgili çok kısa bilgi mevcuttur. 1871 yılında Ebubekir Vahderi Efendi Zaviyedarlık görevine getirlmiş, 1976 yılında mazbut vakıflar arasına alınmış, 20. yüzyıl başları ile 1977 yılında Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
Evliya Çelebi, Piri Baba hakkında şöyle yazar :
Gavsül vasılin, matlubü't tâlibin, menba'-ı uyuni müşahade, mecmua-i funün-ı mücahide, Şeyh Pir Dede :
Horasan'dan Türk Türkmen Hace Ahmed Yesevi izniyle Rum'a gelip Merzifon'un kuzeyinde ( kuzey-doğu ) şehre bakan yüksek yerinde yerleşir.
Bazan hamamlarda yatar, ilâhi meczup bir örfi billah kimesne idi. Bir çok menkıbeleri vardır. Hâlâ yeri büyük kubbelerle bezenmiş meydan, mutfak, ve derviş odalarıyla süslenmiş olup, her gece ikiyüz adam konup göçer, ikiyüzden fazla başı açık dervişi vardır.
Aziz hazretlerinin nurlu kubbelerine girip, bir Yasin-i şerif okuyarak, ruhaniyetlerinden imdad diledim. Mezarında misk kokusundan adamın dimağı kokulanır. Mezarın dört çevresi sanatlı çerağ ve şamdan ve kandillerle süslüdür. Hâlâ cihaz-ı fakrı dolap içinde muhafaza olunur.
Bu hakir, âl-i aba muhibbi olduğundan, " el fakr ü fahri "
hadisine uyarak, küstahca ve fukaraların izni ile, aziz Sultan'ın Bozdoğani keçe külah tacını, tekbir ile tekkede duran " Memi Dede can " başıma koydu. Bütün dervişler, gülbank çeküp hayır dua ettiler. Yeri kargir binadır. ( Kaddese sırrıhül aziz)
* * *
Gül bilindiği gibi tasavvuf senbolüdür. Macaristan'ın başşehri Budapeşte'nin Buda kısmında bir tepe üzerinde bulunan Gülbaba, Merzifonlu Piri Baba neslinden gelmekte olup Osmanlı Dönemi erenlerindendir. 2 Eylül 1541 yılında vefat etmiştir. Budin Valisi Mehmed Paşa tarafından 1543-1548 yılları arasında Türbesi yapılmış olup, zengin vakıflar kurulmuş, ve etrafına tekkesi yapılmıştır.
Evliya Çelebi Budin koruyucusu olarak zikreder ve onun kişiliği hakkında menkıbelere yer verir. 1664 yılında İngiliz Hekimi E.Brown, tekkenin 40 mensubunun bulunduğunu ve tekkeyi ziyaret ettiğini yazmaktadır. 1686 tarihinde tekke yıkılmış, Macaristan'daki Türk hakimiyeti sona erince St. Joseph kültürüne türbe adanmış, ancak 1867 tarihinde tekrar müslüman ziyaretgâhı olmuştur. J. Huszka Gülbaba bestesini macarca yapmıştır. 1916 tarihinde Istvan Müller tarafından türbenin kubbesi restore edilir. 1963 de akraba bir kavim olan Macarlar tarafından kubbe yeniden yapılar ve bakırla kaplanır. Bir ara müze olarak kullanılır.
1975'de Türk Kültür Bakanlığı yardımlarıyla çevresi tanzim edilmiş, 1990'lı yılların başında ise Kültür Bakanlığı katkılarıyla yeni düzenlemeler yapılmış bir Bektaşi Dedesidir. Türbede bulunan levhada Merzifonlu Piri Baba neslinden geldiği
yazılıdır.
* * *
Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan 579 numaralı defterin 134. sıra, 65. sırasında kayıtlı Evasıt-ı Zilhicce 987 H./ Ocak 1579 tarihli Bayram Dede'ye ait arapca vakfiye, Kadı Abdurrahim oğlu Veliyullah Halife, İmam Hayrettin oğlu Mevlâna Muhiddin, Seyyid Hasan oğlu Seyyid Osman, Cafer oğlu Haydar Abdullah oğlu Hüseyin, Mahmud oğlu Mehmed, Ahmet oğlu Hızır ve diğer müslümanlar tarafından ihbar edilmiş ve bunun üzerine kadı tarafından iki zaviyenin vakıf olduğu hükmü ifade edilerek Ocak 1579'da tesbit ve vakıf olarak bundan böyle yürürlükte bulunduğu mahkemece tescil edilmiştir.
Şahitler ; İstanbul'da Arabacı Bayram Dede Mahallesinde Bayram Dede Zaviyesi Makamına ait, iki katlı birer odalı ev, mutfak, su kuyusu, bahçesi ile harici kısmında büyük bir hanigâh, vâkıfın Bayram Dede Türbesi ve müslüman mezarlığından ibaret bulunan emlaki ahuruyla, taşlarıyla vakfettiğini, Ayrıca İstanbulSilivri Kapısı civarinda üç tarafı müslüman mezarlığı ile çevrili zaviyesi ve içinde bir su kuyusu bulunan zaviyeyi Bayraaam Dede sağlığında vakfettiğini, şahitler ifade etmişlerdir.
* * *
İstanbul, Rumeli Hisar, Şehitler'de oturan aşıkanın serveri ve Bektaşiyyenin Pir-i perveri ümdetü's süleha, sahibbü'l hayrat ve hasenat es-Şeyh Ali Baba, mütevelli tayin ettiği Mehmed oğlu Derviş İsmail önünde, Şehitler adıyla maruf, Sultan II. Bayezıt Vakfına eski zamandan beri mukataa olan mülkünü ( emlakini ) vakfetti.
Sınırları: Dağa dayalı, Ali Beşe tarlası, Sabankeş oğlu yeri, parça ormanlık, bir tarafı mezarlık, bazan bir tarafı yeni bağ olan Cennetmekân Sultan II. Bayezıt Vakfı'na mukataalı olan ve kadimden beri tasarrufundaki mülkü üzerine, Bayezıt Vakfı mütevellisi müsaadesiyle inşa ettirdiği Meydan odası, yanında bir kahve odası, iki sofa, yanında iki katlı bir ev, altında kiler, kömürlük, sundurma,, iki katlı köşk, iki kenifi,
Ayrıca, Zaviye karşısında, bir tarafı ormanlık, bir tarafı Rumeli Hisarı yakını, bir tarafı mezarlıkla çevrili üç dönüm yeri herşeyi ile Allah rızası için Evail-i Muharrem 1178 H./ Haziran ortası 1764
tarihine vakfetmiş, 31 Mart 1765 tarihine sadır olan Ferman mücibince Kadı Naibi Seyyid Mehmed Efendi tarafından tasdik ile Mahmut Paşa Mahkemesi es-Seyyid Numan Efendi tarafından tasdik edilmiştir.
* * *
Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan 609 numaralı Defterin 198. sayfası 238 sırasında yer alan İstanbul-Üsküdar Büyük Çamlıca'da Şeyh el-hac Mehmed Nuri Dede Baba oğlu Şeyh Mehmed Ali Lütfi Baba'nın 12 Cemaziyel-ahir 1330 H./ 17 Mayıs 1912 tarihli vakfiyesi bulunmaktadır.
İstanbul Belediyesi 1.Daire Belediye Başmüfettişi İbrahim Süleymanoğlu İsmail Hakkı Bey huzurunda 27 adet Mecidi altun vakfetmiş ve şu şartları koymuştur :
Kefil veya rehin usülü, şer'i riba ile borç verilecek, gelirinden 15 Mayıs'da Büyük Çamlıca Zaviyesi yanında Tahir Baba Efendi Kabri yanındaki babası kabrinde; Peygamber Efendimiz, Car-ıyâr-ı Güzin, vesair enbiya, imam-ı Hasan, İmam-ı Hüseyin ve bütün Kerbelâ ervahının ve ihvanının, hürriyet şehitlerinin, özellikle Halife ve İmam-ı müslimin Sultan oğlu Sultan Şevketlü, muhabbetlü V. Sultan Mehmed (Reşat) Han ve bütün Osmanlı'nın sıhhat ve afiyeti, bilcümle vezir, ulemâ, Osmanlı saltanatının devamı için çalışan bürokratların selâmet ve afiyetleri, Osmanlı askerinin daima muzafferiyeti, İttihad-ı Terakki Cemiyeti azalarının saadet ve bekası için dua oluna...
1.Vakfın gelir fazlasıdan 40 kuruş ile Elvan şekeri alınıp, hazır bulunanlara dağıtılması,
2. 10 kuruşluk od ve gülap alınıp, mukaddes gecelerde kullanılması,
3.20 kuruş mevlidhan Efendiye verilmesi,
4.10 kuruş Tevşihhan Efendilere verilmesi ,
5.20 kuruş hizmet eden fakir dervişlere verilmesi ,
6.Bir ayin gecesinde 70.000 kelime-i Tevhid okunup, 40 kuruş
sarfedilüp, fukara-i müslimine yemek verilmesi,
7.Gelir fazlasından kalır ise, sermayeye katılması,
8.Bütün bu işlerin Evkaf Kadısı nazaretinde yapılması, 9.Tevliyetin erkek evlâdına bırakılması,
10.Nesebi son bulur ise, Hacı Bektaş-ı Veli Hanigâhında seccadenişin bulunan Dede Baba Efendi Hazretlerinin imkanlarıyla Bektaşilerden büyük ve akıllı olan bir zatı mütevelli ve türbedarlık görevi tevcih edilmesi,
11.Nukut vakıfın parasını mutlaka fukara-i müslimine borç
verilmesini,
vakıf şartları arasında özellikle zikretmiştir.
Bu Bektaşi vakfiyesinin diğer geleneksel vakfiyelerle arasında hiçbir ayrılık, aykırılık bulunmamakta, ilâve olarak, vakfiyelerde ilk defa gördüğümüz, Hürriyet Şehitleri ile İttihad-ı Terakki Cemiyeti üyelerinin başarısına da duâ edilmektedir. Çünkü o tarihte İttihad-ı Terakki Cemiyeti iktidardadır.
* * *
Kırıkkale ili Keskin İlçesi Yakacık mevkiinde Mülhak Vakıf Haydar Sultan Tekkesi Vakfı Tekkenişinliğine 1 /3 hisse olark 1865 yılında Zeyneddin Efendi, 1902 yılında Musa Kâzım Efendi atanmıştır. Yarım hisse tevliyet ve zaviyedarlığa ise 1865 yılında evlâd-ı vâkıftan es-şeyh Natıki Efendi, 1913'de Nuri Efendi atanmıştır. 1983 tarihinde ise vakıf mazbutaya alınmış, ancak arazisi Köy tüzel kişiliği adına kaydedilmiştir.
Aslına bakılacak olursak Anadolu'nun birçok il ve ilçesinde, Bektaşi vakıflarına rastlamak mümkündür. İstanbul Merdivenköy Şah Sultan, Gözcü Baba, da bunlardan biridir. 1917 yılında Vakıf kütüklerine mahkeme kararı ile kaydedilmiştir. Ancak birkısmını dahi sıraladığımızda, bildiri süresini aşacağından birkaç misale yetindik.
Saygıdeğer misafirler,
Muhterem bilim adamları,
Bektaşi ve Alevi kültürünü iyi bilenler bu seminerde bir arada
bulunuyor. Geçen hafta bir Bektaşi Dedebabası ile görüştüm ve Alevilikle Beştaşilik arasındaki farkı sordum. Kısaca verdiği cevap; alevi doğulur, beştaşiliğe intisap edilir, cevabını aldım. İlmi platform çerçevesinde, Beştaşilik ile alevilik arasındaki bağ ile aralarında bulunan ayrılıklar bu sempozyumun gerçek konusu olmayıp, bu konularda din adamlarının kendi aralarında, kol kırılır, yen içinde kalır misali bir uzlaşmaya varmalarını, bazı batıl ve gerçek olmayan sözlerden arındırılıp, Hak ve hakikatleri bulmaya çalışmaları, ülke açısından son derece önemlidir. Ateist yetişen geçlik, özüne, öz kültürüne kavuşur zannederim.
Saygılar sunarım,
24 Ekim 1998, Ankara, Gazi Üniversitesi
Faydalanılan Kaynaklar :
------------------------
Türkiye'de Vakıf Abideler ve Eski Eserler. Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1983 ( ilaveli ikinci baskı ),s.334.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi,(Zuhuri Danışman Çevrisi), C.4. S. 95.
Sadi Bayram, Merzifon Ulu Camisi'nin yeri:Merzifon'da Türk İslâm Eserleri, Kültür ve Sanat,S.5, Mart 1990,s.77.;The Location Of The Merzifon Muiniddin Pervane Masque And Turkish Period Buildings In Merzifon.
Josef Molnar, Macaristan'daki Türk Anıtları, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1973.
-----------------------------------O---------------------------
|