Osmanlı Devleti'nde Sultan II. Mahmud Döneminde Modernleşme yolunda adımlar atılmaya başlanmış, Sakız Adasındaki Rumlar da bir isyan çıkarmış, 1822 yılında Mehmet Hüsrev Paşa Komutasındaki
Donanmamız, isyanı bastırmış ve bu arada Bir Rum çocuğu da esir alınmıştı.
Hüsrev Paşa tarafından İbrahim Edhem adı verilen çocuk, Mehmet Hüsrev Paşa tarafından zekâsı fark edilerek, Acemioğlanlar'a verilir, başarılı olunca Enderun'a alınır, Enderun'dan da Paris'e Maden Mühendisliği tahsiline gönderilir, Viyana'da da tabiî ilimler okur, Yurda döner, ülkenin maden üretimine ihtiyacı çoktur, Bu maksatla yurt dışı tahsile gönderilmiştir, Amasya-Gümüşhacıköy- Gümüş nahiyesine Gümüş Madeni Müdürlüğüne Miralay rütbesiyle atanır, 12 Nisan 1844'de eriyik halinde çıkardığı gümüşleri, Kalıp haline getirerek, Darphane'de para basılmak üzere İstanbul'daki Hazine'ye Merzifon yoluyla göndermeye başlar.
Hazine'ye katkıları münasebetiyle, 1851'de Mabeyn Ferikliğine yükselir , Dolmabahçe Sarayı'nda göreve başlar, Sultan Abdülmecid'in Fransızca hocalığını yapar, 1856'da Almanca da bildiğinden Vezirlik rütbesiyle Hariciye Nazırlığına atanır,
Haydarpaşa Hastanesi doktorlarından Abdullah Bey, İstanbul Dar'ül-Fünunu'nda "Numunehane-Müzehane" adıyla müze açılması talebinde bulunur[1].
Ticaret Nazırı Edhem Paşa, konuyu Meclis-i Vâlâ Komisyonu'na havale eder. Komisyon uygun görerek, 200 kuruşluk bir bütçe öngörerek, Dar'ul-Fünun'un iki odasında müzehane açılması için Sadrazam Mütercim Mehmed Paşa'ya arz edilir, Sadrazam da 04.07.1866 da Padişah'a arz eder, 05.07.1866 'da müzehane Padişah tarafından da Onaylanmasına rağmen , ne hikmetse fiilen kurulamaz.
1863 yılında Tiflis'den İstanbul'a gelen Yenileşme ve atılım taraftarı Mirza Fethali Ahunzâde, Sadrazam Keçecizâde Fuad Paşa ile görüşerek, Arapça gramerin ve öğrenmenin zorluğundan bahsederek, Türk dünyasının Latin harflere geçme fikrini aşılar, Sadrazam uygun görür, Komisyonlar kurulur, Fransızca ve lâtin harflerle Türkçe sözlük R. Youssouf tarafından Sultan II. Abdülhamid'in önsözü ile yayımlanır[2].
Lehistan'dan Almanya'ya, oradan da gemi ile kaçıp, İstanbul'da Kız Kulesi'nde denize atlayıp Osmanlıya iltica eden, İstanbul'da Paşalar tarafından yetiştirilip, kendisi de Paşa olan Mahmud Celâleddin Paşa, 1869 da Fransızca yazdığı eserle Kendi eski Orta Asya tarihimizi, bize öğretmiştir.
"Les Tures Ancients an Modernites", adıyla yayınlanan eser, Türk kültür ve medeniyetinin genişliği ve Orta Asya ile münasebetini Ortaya koymuş, Jön Türkler'in Avrupa'daki gayretleri, Mithat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemallerin, Türk milletini milliyetçilik cereyanı ile ayağa kalkmasına, Pansilavizm Batıya karşı bir ayaklanmasına neden olmuştur. Batılılaşmaya doğru giderken, kendi millî benliğimizi, Büyük Türkistan olan Orta Asya'daki atalarımızı, Etrüskler ile münasebetlerimizi daha o devirde ortaya atmış Aydınlarımızı unutmamak gerekir.
Osmanlı dünyası artık yenileşme çabaları içindedir. Ancak Balkanlardaki küçük halk toplulukları da uyanmış,
İstiklâllerini ilân etmek için Osmanlıyı içten çökermeye başlamıştı. Balkan Savaşı olmasaydı, hazine yeterince dolu olsaydı, Acaba çok daha erken modernize olabilir miydik ?...
Edhem Paşa 31.03.1871'de Berlin Sefirliğine getirilir, Yurda dönünce,Şûra-i Devlet Reisliği, 1873'de Nafıa Nazırlığı, Sadrazam Mithat Paşa'nın görevden alınmasıyla, 05.02.1877'de Sadrazamlığa getirilir. Meclis-i Meb'usan açılınca; Viyana Sefiri, 1882'de Dahiliye Nazırı olur. 1885'de Paris Sefirliği görevi verilirse de kabul etmez 19.03.1893'de ebediyete intikal eder.
Edhem Paşa yurt dışındaki müzelerde bulunan eserleri Gördüğü için, tarih ve sanata meraklıdır, Tabiî ilimleri de bilmektedir. Kültürün dünya siyaset tarihinde yerini kavramaktadır, Viardot'un İspanya İslâmlarına ait 'Endülüs Tarihi' ni, 1873 Nafıa Nazırı olduğu dönemde Milletlerarası Viyana Sergisi Kataloğu, Usûl-ü Mimarî-i Osmanî (L'Architecture Ottomane), Elbise-i Osmanîye (Les Costumes Populaires de la Turque en 1873) Adlı eserleri 36x50 cm. boyutlarında yayımlar, Oğlu Osman Hamdi ise bu sırada Sergi Komiseridir.
Gelelim Osman Hamdi Bey'e;
30.12.1842 tarihinde İstanbul'da doğmuş, Beşiktaş'da İlkokula başlamış, 1853'de Edhem Paşa Belgrad'a gittiğinde, Osman Hamdi'yi de yanında götürmüş, Tuna yoluyla Viyana'ya geçip, Viyana sanat eserlerini görme imkanına kavuşmuş, 1857'de Hukuk tahsisli için Paris'e gönderilmiş, Hukuk tahsilini tamamlamadan, Güzel sanatlara meylederek, resim tahsil etmiş, Üsluplarına bakılarak, tahminimize göre;
Jean-Leon Gerome (1824-1904),
Gustave Boulanger'in (1824-1888)
Atölyelerine devam etmiş, 26.05.1862 tarihli babasının dilekçesine göre, Meclis-i Vâlâ Âzâsı Edhem Paşa oğlunun masraflarını Karşılamada güçlük çektiğinden, tahsilinin yarıda kalmaması için, Padişah'tan burs istemiş, 28.06.1862'de mabeyne dilekçe intikal ederek, Ertesi günkü tarihle 29.06.1862'de bursu Padişah oluru ile verilmiştir.
Eski silâhların toplandığı yer Aya İrini Kilisesi idi.
Cebehane adıyla, Damad Rodoslu Müşir Ahmet Paşa
Tarafından silâh deposu olarak kullandırılıyordu.
Yabancılar " Mecmua-i Asâr-ı Âtîka ve Mecmua-i Eslihâ-i Atîka"
Adıyla burayı anıyorlardı.
Sadrazam Saffet Rüştü Paşa, 19.01.1869'da
Aya İrini'deki Cebahane'yi müzeye dönüştürür,
Başına da 08.07.1969'da Galatasaray Öğretmenlerinden
İngiliz Goold getirilir. 1872'de Déthier Müze müdürü olur.
Sadrazam Edhem Paşa'nın oğlu Osman Hamdi,
Paris'ten yurda dönmüştür.
Hariciye Nezareti Tercümanlık ve Mabeyn protokolünde görevlidir.
04.09.1881'de Müze-i Humayun Müdürlüğüne atanır,
Kardeşi Halil Edhem de yardımcılığına getirilir.
İki kardeş, Müze-i Humayun'u dünya çapındaki müzeler
Seviyesine getirmek için bütün imkânları seferber ederler.
Yurt dışından uzman getiriler, kazı izni verirler,
Yurt içindeki arkeoloji, etnografik eşyayı toplamaya ,
Envanterleşmeye, arşiv kurmaya başlarlar..
1910 yılında Osman Hamdi Bey'in ebediyete intikalinden sonra,
Müdür Yardımcısı olan kardeşi, nöbeti devr alır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Sart'tan
Amerikalıların elli yedi sandık içinde
Götürdükleri eserleri geri almak üzere
Tam yetki ile Atatürk'ün emriyle müzakere eder,
Sekiz sandık etütlük eser onlara kalmak kaydıyla,
Elli sandık eseri Amerika geri gönderir.
Ruslar'ın 1914-15'de Ermeniler ile işbirliği içinde
Erzurum, Van, Bitlis, Trabzon'dan aldıkları
Yazma eserler ve çinilerin geri alınması talimatını Atatürk'den
Talimat alan Halil Edhem Bey, Ruslarla yapılan yazışmalarda,
Eserlerin çeşitli müze ve kütüphanelere dağıtılmış olduğundan bahisle,
Eser vermezler, buna karşılık Osmanlı Döneminde Rus Elçiliği
Arkeoloji Enstitüsü görevlisi Ouspensky Kütüphanesi'ndeki
Şahsî eserler hariç, gerisi, Türkiye Cumhuriyeti'ne tevdi edilir.
Konya Mevlâna Dergâhı ile Hacıbektaş Dergâhı'nın müze yapılması
Raporunu Hâmit Zübeyr Koşay ile birlikte verirler.
Hacıbektaş raporunda Vakıflardan Halim Bâki Kunter de heyettedir..
1927 yılına kadar İstanbul Müzeler Genel Müdürü olarak görevi sürdürür,
Milletvekilliğine geçer, 1938'de ebediyete intikal eder.
Musul Valisiyken, Maarif Nezaretine yazdığı yazıda,
Yerin altından çok üstünde köstebekler var diyerek,
Kaçak kazı yapanlar hakkında işlem yapan,
Bol miktarda yabancılara kazı izni verilmesinden şikâyet eden,
Tanzimat edebiyatımızın meşhurlarından Süleyman Nazif
Hiç aklınıza gelmez mi?
Müzecilerden başladık, devam edelim bâri,
Tataristan'ın Başkırt Türklerinden, II. Abdulhâmit bursuyla
Dokuz yaşında Orenburg yoluyla Odesa'ya,
Odesa'dan vapurla İstanbul'a gelen,
Selânik Mithat Paşa Okuluna yatılı olarak gönderilen,
Selânik düşman eline düşmesiyle,
İzmir yoluyla İstanbul'a gelen, okulunu tamamlayıp,
İstanbul Dar'ül-Fünun'da gönüllü Prof.Meszaroş derslerine
Devam edip, Macarca öğrenen,
1917'de Devlet Bursu ile Macaristan'a giden,
1920'de Lozan Türk Yurdu tarafından tertip edilen,
"Türk Gençliğinin Vazifesi Ne Olmalı ?"
Konulu yarışmada birinci olan,
Budapeşte'de Nemeth'den 1922 de doktorluk pâyesi alan,
1924'de Almanya'ya geçip Almanca dilini ilerletmek amacıyla,
Prof. Bang Kaup'un derslerine devam eden,
1925 başlarında İstanbul'a geldi,
İstanbul Üniversitesine öğretim üyesi olarak girmek istedi,
Boş kadro olmadığından isteği kabul edilmedi,
1925'de Faik Reşid Unat'ın tavsiyesiyle Ankara'ya gelen,
Çiçeği burnunda Phil.Dr. Hâmit Zübeyr,
Kütüphaneler ve Hars ( kültür) müfettişi olan,
Haziran 1925'de Zeki Velidi (Toğan) ile
Aynı Bakanlar Kurulu Kararnâmesi ile Türk Vatandaşı olan,
Atatürk'ün emri ile Ahlatlıbel kazısına,
Maarif Vekilinin arabası ile giden,
Kültür Bakanlığının bir nev'i kurucusu,
Mevlâna ve Hacıbektaş Dergâhlarının, Ayasofya Camiî'nin
Müze haline dönüştürme komisyon raporunda imzası bulunan
Müzeler Şube Müdürü, teşkilat büyüdükçe,
Antikiteler ve Müzeler Direktörü,
Alacahöyük hafiri ve buluntuların kâşifi,
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü,
1949 da Talim Terbiye üyesi,
Binasının inşaatını sık sık kontrol ettiği
Kendi kurduğu, Atanın geçici kabri olan
Etnografya Müzesi Müdür vekilliği yapan,
1960'da sonrada Eski Eserler ve Müzeler Müşaviri...
Önasya Dergisi yazarım, Hâmit Zübeyr Koşay unutulur mu ?
Orta Doğu Teknik Üniversitesi işbirliği ile yapılan,
Keban Baraj Gölü içinde kalan Pulur Höyüğü kazısı sırasında
Yardan düşerek ayağı kırılan, bu arada kaleme aldığı,
1972'de Keban Barajının 10 yıl sonrasını düşünerek hikâyeleştiren,
1973'de Cıncık, ingilizcesi The Postsherd, İzgü Mescidin ikinci baskısını yaptım,
1974'de makaleler ve İncelemeleri yayınladım,
"Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Çağlarında
Türk Kazı Tarihi"'nde yıllarca birlikte çalıştık.,
O, bizi yalnız bıraktı, ülkedeki yiyeceği ekmeği bitti
1 Ekim 1984'de Cebeci Mezarlığına gitti.
Rahmet-i Rahman'a kavuştu[3].
1930'larda İstanbul müzelerine tercüman memur olarak giren,
Galatasaray'da okumuş Fransızcası olan, Zarif Paşa'nın torunu,
Arşivci, etnolog, etnograf, müzelerde kendini yetiştirmiş,
İstanbul Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi'nde görev almış,,
Eşi Sevim Orgun ise Şişli Atatürk Evi Müzesi'nde görev yapmış,,
Emeklilikten sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi Arşivlerini taramış,,
Dolmabahçe Sarayı Arşivinde sert ağaç ustası kadrosunda çalışmış,
1993'de yine birlikte çalıştığımız M.E.Zarif Orgun[4] İstanbul'da
31.01.1993'de ebediyete intikal etmiş,
Türk Tarih Kurumu tarafından 2013'de tarafımızdan yayımlanan
Beş cilt, altı kitap halindeki 2980 sayfalık eseri görmek nasip olmamış,
Sergi salonu olarak inşa edilmiş, sonradan Opera binasına çevrilmiş.
Binada 1935 yılında başkent Ankara'da
İlk sergiyi zamanın Ticaret Bakanı Celâl Bayar'a
Rehberlik eden de yine Mustafa Edhem Zarif Orgun'muş.
İkinci Cihan Harbinde eski eserleri sandıklayan,
1950'lerde Edirne camilerinden bulunan antik halıları,
Müzeler adına toplayan, Etnografya Müzesi'ne getiren,
Suha Umur'un " Osmanlı Padişah Tuğraları " eserine
Yardımcı olan, yol gösteren, iki defa evlenen M.E.Zarif Orgun'du
Bir kızı ve bir oğlu vardı, Yuvadan uçmuşlardı,
Eşi Sevim hanım da emekli olduktan sonra Şişli'den ayrıldılar,
Fenerbahçe, Kızıltoprak'ta oturdular...
İkinci eşi Sanat tarihçi Sevim Orgun 'da , eşinin kitabını göremeden
Kanser hastalığı tedavisine rağmen, 2011'de ebediyete intikal etti.
Peki ya perspektif desenleriyle meşhur Mahmut Akok,
Kır saçları ile, tonton mu tonton, şen şakrak,
Asabi halini hiç görmedim,
Ressam, desinatör, arkeolog, mimar,
Ne ararsan Mahmut Akok'da var,
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün
Bilebildiği kadarı ile 1940'kı yıllardan 1980'lere kadar direği,
Yeni açılacak müzelerin organizasyon müdürü,
Dekor, tertip, teşhir, vitrin, hep O'nun işi,
Kazılarda çıkan eserlerin çizimi, muhasebe kaydı görevlisi,
Prof.Dr. Tahsin Özgüç ve Hâmit Zübeyr Koşay
Kazıların vazgeçilmez komiseri,
Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal'ın dostu,
Eski Eserler ve Müzeler'e arkeolog olarak girip,
Genel Müdür Yardımcısı 1965, 1968 de
Mehmet Önder'in Kültür Müsteşar Yardımcısı olduğunda
Genel Müdür 1968 olan , aziz dostum Hikmet Gürçay'ın jokeri,
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu'nun değişmez üyesi,
Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı ve
Anıtlar Kurulu Başkanı Prof.Orhan Alsaç'ın yakın dostu,
Eski eser camilerde ve yeni yapılan camilerde kubbelerdeki
Ve Duvarlardaki kalem işlerinin ustası,
Washington Camii çinilerini yerine monte eden,
Kudüs Kubbet'üs -Sahra Camiî'nin çinilerini tamir eden,
Çizimleriyle biz Sanat tarihi öğrencilerinin Akokvarî adını
taktığımız, medrese ve külliyelerin perspektif çizimleri ustası,
Bir çoğu "Türk Arkeoloji Dergisi"'nde yayınlandı.
"Belleten "ve diğer yayınlara da sirayet etti.
Mahmut Akok tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü adına yapılan,
Abide ve Yapı İşleri Arşivi'nde bulunan,
Vakıflara ait eserlerin çeşitli rölöve ve restorasyon projelerinden
Oluşacak, çeşitli dergilerde yayımlanan Vakıfları binalarına ait
Mahmut Akok'un perspektif çizimlerinden meydana gelecek;
Akok'un 1982'lerde sekseninci yaşı için
Bir yayın hazırlama tasavvurumuz maalesef akim bırakıldı....
İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi denilince
Bizlerin aklına hemen Tahsin Öz[5] gelir.
Kendisine şahsen dostluğum
İstanbul'da olması dolayısıyla yoktur.
Ancak, Türk Sanatı ve Topkapı Sarayı hakkında,
Yazdıkları eserleri okur, Hâmit Zübeyr'den
Bazı hatıralarını dinlerdim.
Türk Tarih Kurumu Konferans ve Kongrelerinde
Görmüşlüğüm vardır. Bir kopyası da bende olan "Hayatım" adlı,
Kendi daktilo ile yazmış biyografisindeki ifâdesine göre;
Babası Arnavut Mehmet Şükrü,
Annesi Çerkes Hüsniye Hanım,
Babasının görevi Hakkari Kadısı olması münasebetiyle,
31.03.1887'de Hakkârî'de doğmuş,
Nüfus kağıdı İstanbul'da alındığı için de doğum yeri
İstanbul olarak kaydedilmiştir.
Çocukluğu İstanbul'un Çarşamba semtinde geçmiş,
Küçük yaşta özel dersler almış Fransızca öğrenmiş,
Memuriyete, Maarif Nazırlığı evrak memurluğunda başlamış,
Maarif Nezareti Arşivi'ni bir düzene sokmuş,
O devrin imkânlarına göre fihrist hazırlamış,
1 Mart 1323 (1907)'de Asar-ı Atîka
Muhasebe memurluğuna başlamış,
Birkaç küçük romanı Fransızcadan çevirmiştir.
Memuriyetle birlikte İstanbul Hukuk Mektebine kaydolmuş,
Memuriyetteki işlerinin yoğunluğu sebebi ile olsa gerek,
Diploma alıp-almadığını bilemiyoruz.
Muze-i Humayun Genel Müdürü olan Halil Edhem (Eldem)'in
Nisan 1922'de Müze Müdür Yardımcılığına atanmış,
1928'de Arkeoloji Müzesine bağlı olarak,
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğüne atanmış,
Arkeoloji Müzesi ile Topkapı arasında çeşitli sürtüşmeler olmuş,
1938'de Topkapı Sarayı Müzesi direk olarak Ankara'ya bağlanmış,
İkinci Cihan Savaşı ayak sesleri duyulduğunda,
Maarif Vekâleti 50.000 lira tahsisat vererek,
Eski Eserlerin sandıklanması ve korunaklı yere taşınması
Kararları alınmış, bir kısım Niğde, bir kısım Divriği,
Konya, Ankara gibi yerlere müzelik kıymetli eserler
Bombalanma korkusu ile taşınmış,
1948'de eserler terenle parça parça geri getirilmeye başlanmış,
Bu arada Topkapı Sarayı Müzesinde restorasyonlar,
Yeni teşhir ve tanzim projeleri yapılmış,
Atatürk, İsmet İnönü, Celâl Bayar gibi devlet büyükleri,
Maliye ve Millî Eğitim Bakanları Müzeyi sık sık ziyaret etmişler,
Yabancı devlet adamları da müzeyi gezmişlerdir.
1952 yılı Mart ayında yaş haddinden emekli olan Tahsin Öz,
İstanbul Vakıflar Baş Müdür Müşavirliğine getirilmiştir.
Başlangıç tarihini bilmiyorsak da, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi öğretim üyeliği de
1945li yıllara rastlar, uzun yıllar sürer.
Gayri Menkul Anıtlar Kurulu Üyeliğine
27.10.1951'de atanmış, 19.04.1956'da Müdür olmuş,
13 Ekim 1969 tarihine kadar Kurul Müdürlüğü görevini ifâ etmiştir.
20.09.1973'de İstanbul'da ebediyete intikal etmiş,
Fatih Camiî'nde cenaze namazı kılınarak ebedi istirahatgâhına
Tevdi edilmiş, en uzun müzelerde çalışan
Öğretim görevlisi olan, eğitimle tatbikatı birleştiren
Mümtaz müzeci şahsiyetlerden biridir.
Cumhuriyetin başkenti Ankara'da Müze açılması konusuna gelince;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti de müzeye
Gereken önemi vermiş, atalarının mirasını koruma için
Yokluk döneminde bile gereken hassasiyet göstermiştir.
Cumhuriyet Kurulmadan evvel Ankara'da Kalede,
Akkale adı verilen Burcun iki odasında
Açıkhava müzesi gibi antik eski eserler konmuştur.
Geçtiğimiz sene başında kutlanmaya çalışılan
Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin 100. yılı değildir.
Hars(Kültür) Dairesine Halk Müzesi kurulması için
Besim( Atalay), Maarif Müfettişi Hilmi ( Tanyolaç),
Nümizmat Mübârek Galib'den müteşekkil bir komisyon
Kurulması 646 sayı ve 02.07.1924 tarihle karar alınır.
Macar asıllı Müze-i Humayun'da görevli Prof.Meszaroş
29.11.1924 tarihinde Halk Müzesi için bir rapor verir.
Millî Mücadele sırasında, koruma amaçlı Konya'ya gönderilen
Eserler Ankara'ya getirtilir.
Ankara Kurşunlu Camiî, Hacettepe Karacabey Camiî,
Ulucanlar Cenab-ı Ahmed Paşa Camiî,'nde eski eserlerin
Depolanması için 18.01.1925 tarihli Kararname yayımlanır.
Hacıbayram Camiî avlusu ile Augustus Mabedi'nde
Antik kıymete haiz taş eserler sergilenir.
İstanbul Çırağan Sarayı'nın Ziraat Müzesi yapılması
İçin 02.12.1924 tarihli Kararname yayınlanır.
Ankara'daki Namazgâh Tepe'de Müze yapılması için,
Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne gerekli ücret ödenerek,
Müze inşaası için 15.11.1925 tarihinde karar alınır,
İnşaat hızla başlar, Ata arada bir kontrole de gelir,
Şahıslar elinde bulunan kıymete haiz eserlerin, ihracının yasaklanması,
Bunların müze ve kütüphanelere satın alınarak kazandırılması,
Bu konuda suç işleyenlerim cezalandırılması hakkında
Bakanlar Kurulu Kararnâmesi 26.08.1925 tarihinde yayımlanır.
Ulusal Müze adıyla Etnografya Müzesi
Maarif Vekili Hamdullah Süphi tarafından açılır.
Fatih Döneminin ünlü vezirlerinden Mahmut Mahmut Paşa Bedesteni,
1464-1471 yıllarında inşa edilmişti.
Ankara'nın tiftik keçisi yünü pazarıydı.
Ankara'nın ünlü softları burada pazarlanırdı.
Zaman geçti, şehrin ticaret merkezi de aşağıya indi
Bedesten harap oldu,
Zamanın Müzeler Genel Müdürü Hâmit Zübeyr Koşay,
Bedestene karı gelen bir apartmanın son katında oturur,
Tatil günleri pencereden Bedestene bakarmış,
Bedesten de beni kurtarın diye bağırırmış,
Zamanın Millî Eğitim bakanına 1935 yılında ,
Yıkık-çöplük olmuş binayı anlatan Phil.Dr.Hâmit Zübeyr Koşay,
Burasının Arşiv binası olarak restore edilmesi teklifinde bulunmuş.
Zira, Ankara'nın Arşiv binası yoktu, bütün arşivler, genelde
Binaların bodrum katında saklanırdı.
Hem rutubet, hem de yangın tehlikesi Hâmit Zübeyr'i korkuturdu.
Bakan , konuya sıcak bakmaz. Aradan zaman geçer,
Etnografya Müzesi açıktır. Ancak Arkeoloji eserleri de bahçededir,
Bu defa da Müze binası olarak restorasyon teklifinde bulunur.
Bu teklif kabul edilince restorasyon faaliyetleri başlar,
1937-1938 yıllarında elli bin liralık bir bütçeyle restorasyon başlar,
Araya İkinci Dünya Savaşı girer, 1946'da ana salon hazır hale gelir,
Hititoloji Prof. Hans Gustav Guterbock'un hazırladığı,
Dr.Nimet Özgüç'ün Türkçeye çevirdiği rehber
" Ankara Bedesteninde Bulunan Eti Müzesi
Büyük Salonunun Klavuzu " adıyla basılır.
1948'de " Eti ( Hitit) Müzesi adıyla halkın ziyaretine açılır.
30.10.1951 tarihinde, Cumhuriyet Bayramı'nın ertesi günü
Saat 15'de Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafından
Arkeoloji Müzesi adıyla halkımızın ziyaretine açılmıştır.
Müzenin kuruluşu için 14 yıl emek veren
Hâmit Zübeyr Koşay, açılışa gitmez,
Müzenin açılış davetiyesinin yanına şu notu yazar :
"Tarihî Bedestenin müzeye tahvilinde birinci derecede âmil oldum.
Kurduğum Müzenin açılış törenine gitmedim.
yalancı pehlivanların öğünmelerinde serbest bıraktım "
1968 yılında ise " Anadolu Medeniyetleri Müzesi" ismini almıştır.
Arkeolog Raci Temizer 1918 Akşehir doğumlu olup,
1941 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ne girmiş,
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne insisap etmiş,
1952 yılında Gordion kazılarına iştirak etmiş,
1955 Yılında Arkeoloji Müzesine tayin olmuş,
Müzenin arkasında lojman da yaptırarak,
Hayatının büyük kısmı burada geçmiş,
Anadolu medeniyetleri Müzesini bu duruma Raci Temizer getirmiştir.
Arkeoloji Müzesi rehberi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Rehberlerini bastırıp, gelen ziyaretçilere satarak bir gelir
Temin etmiş, bu geliri de müzenin ihtiyaçlarına sarf etmiş,
Bahçeyi çiçeklerle bezeyerek, Ankaralılara nefes alma imkanı sunmuş,
Şahsi dostluklarla çeşitli yardımlar saplamış,
Müze O'nun sayesinde bugünkü mümtaz yerini almıştır.
Zannederim 1968 yılında Polatlı yakınlarında Alagöz Müzesi
Açılacaktı. Önasya Dergisi Sahibi olduğum için davetlilerdendim.
Raci Temizer'in makam arabasında Mahmut Akok ve
Ben Alagöz Müzesine doğru , Polatlı istikametine gidiyorduk.
Müzeler Genel Müdürü Mehmet Önder Kültür Müsteşar Yardımcısı oldu,
Yerine de Onu da yardımcısı olan Hikmet Gürçay Genel Müdür oldu.
Raci Bey'e siz neden Genel Müdürlüğü düşünmediniz, dediğimde,
"Ben Müzenin kralıyım, neden gidip siyasilerle boş yere boğuşayım"
Dediği hâlâ hafızamdadır.
Bir müddet evvel, Kültür Müsteşarı rahmetli Adnan Ötüken,
Bağlı olduğu Millî Eğitim Bakanı İlhami Ertem ile bir konuda anlaşamaz.
Sert tabiatlı olduğundan, masaya yumruğunu vurur,
Emekliliğini ister, yerine de Yardımcısı Mehmet Önder atanır.
Uzun müddet çalıştıktan sonra, Bonn Kültür Ateşeliği'ne atanır.
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sümeroloji Kürsüsü'nde tanıdığım,
Selçuklu medeniyetini Araştırma Enstitüsü Başkanı
Kültür Müsteşarı Prof.Dr. Emin Bilgiç,
Önasya Dergisi'ni nasıl iyi yayımladığımı bildiği için,
1976 Ağustos sonunda ısrarla beni çağırdı ve,.
Millî Kültür, Dünya Edebiyatından Seçmeler Dergilerini yayınlama
Görevi verildi, yalnız Müsteşara bağlı olacaktım.
Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi Dergiler Şubesi Müdürlüğü
kadrosuna atandım.
1978 Yılbaşında Prof.Dr. Kenan Akyüz, Millî Kültür'de
Prof.Yaşar Önen, Prof.Dr Hasan Eren,
Dünya Edebiyatından Seçmeler Dergilerine yardımcı oldu.
Kültür Bakanlığı Dergiler Şubesi Müdür olduğum dönemde,
İktidar değişti, Prof.Taner Kışlalı Kültür Bakanı oldu.
Prof.Dr.Emin Bilgiç'in güvendiği birisi olarak,
19.01.1978'de Hükümet daha güven oyu almadan, beni
Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne memur olarak ışınladılar,
Tayin emrini alınca, Raci Bey'e telefon ettim,
Rapor mu alayım mı, oraya mı geleyim ?
Hiç unutmam, "Kalk gel yanıma", bırak raporu dedi.
Ertesi gün Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin yolunu tuttuk,
Arkeolog Ahmet Tırpan ( Prof.), Sümerolog Cahit Günbattı ( Prof),
Ve Hititolog İsmail Cem Karasu ile birlikte aynı odada 45 günümüz geçti.
15 Mart 1978'de Vakıflar Genel Müdürlüğü
Arşiv ve Yayın Dairesi Başkan Yardımcılığına atandım.
Raci Temizer'in hakkını yiyemem...
Raci Temizer Uluslararası Müzeler Konseyi
Türkiye Millî Komitesi Başkanlığını
Emekli oluncaya kadar sürdürmüştür.
Sert mizaçlı idi. İşini severek yapardı.
06.061984 tarihinde Raci Temizer,
Anadolu Medeniyetini Sevenler Vakfını
Hnr.Dr.Mehmet Önder, İnci Bayburtluoğlu, Prof.Cevdet Bayburtluoğlu,
Eski yardımcısı ve Etnografya Müzesi Müdürlerinden Osman Aksoy,
Mahmut Akok Gürkan Toklu ile kurdu.
Ankara Bahçelievler 39. Sokak'tan iki katlı dubleks
Bahçeli bir ev aldılar. Vakıf idaresi oraya yerleşti.
Raci Bey emekli olunca da evin Üst katına yarleşti.
2005 yılında Raci Temizer ebedî âleme göç edince,
Vakıf, sahipsiz kaldı, kapı ve pencereleri
Esrarkeşler tarafından söküldü, harabe halini aldı.
"Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur ", atasözü
Her halde bu satırlara gerekli olur...
Uzun süre müzelerimizde görev yapan, bürokrasinde iz bırakan
Aydınlarımızın biri de Dr. Mehmet Önder'dir.
Mehmet Önder,1926 yılında Konya ilinin Çumra Kazası'nda doğmuş,
Ankara üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümünü
1949 yılında tamamlayarak,
Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Konya M evlâna Müzesine tayin olmuş, genç bir üniversitelidir.
Okumaya ve tarihe meraklı olduğu için de sivrilmiştir.
1953'de Müzeye Müdür olmuş,
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, bilgi görgü arttırmak,
Lisanı kuvvetlendirmek amacı ile, Mehmet Önder,
Mevlâna Müzesi Müdürü olduğu için, Farsçasını ilerletmek amacıyla
Tahran'a gitmiş ve dokuz ay müddetle İran kültürünü incelemiştir.
Hatırlayabildiğim kadarı ile: 1964 'de Konya Mevlâna Müzesi Müdürü,
Rüstem Duyuran 'ın görevden alınmasıyla
1964 sonunda Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü,
1967-1969 arasında Adnan Ötüken'in Kültür Müsteşar Yardımcısı,
Adnan Ötüken'in Millî Eğitim Bakanı İlhami Ertem zamanında,
bir konuda anlaşmazlığa düşmesi sonucu, yumruğunu masaya vurup,
istifaen emekliliğini istemesi üzerine Adnan Ötüken yerine
Kültür Müsteşarlığı makamına gelmiş,
1974- 1987 arasında Başbakanlık Kültür Müşaviri sıfatını kazanmış,
Bir ara Bonn Kültür Ataşesi olarak görev yapmış,
1987 senesinde emekli olmuş, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Kültür Merkezi Üyeliği sıfatını almış,
Türkiye İşbankası Kültür sanat Müşaviri -yönetmeni olarak,
İşbankasının " Kültür ve Sanat " Dergisi'ni aylık 40 sayı olarak yayınlamış,
Bu satırların yazarının da bazı makalelerini söz konusu Dergide yayımlamış,
Fırat Üniversitesi tarafından adına armağan kitabı yayınlanmış,
Fakirinde armağan kitabında bir makalesi yayımlanmış,
Hatırlayabildiği kadarı ile 74 kitabı, 2000'in üstünde yazısı olan
Aziz dost, bütün kitaplarını Konya Müzesi'ne sağlığında paketleyip göndermiş,
Kendisi Ailesiyle birlikte Çankaya'da ikâmet ettiği için;
Son yıllarında Ankara-Bahçelievler'de giriş katındaki bir dairesini
Kiracı çıktığı için yeniden kiraya vermeyerek büroya çevirmiş,
Dostlarını ağırlamış, ilmî sohbetler etmiş, zamanını evde geçirmeyen,
Daima okuyup, yen bir şeyler üreten ilim adamlarımızdan biri idi.
Kendisini 1964 Konya Müzesi Müdürüyken tanıma imkanını buldum.
1965'de Fevzi Çakmak Sokak'ta bulunan Eski Eserler ve Müzeler Genel
Müdürlüğü'nde ziyaret ettim.
Devlet Plânlama Teşkilâtı karşısındaki binada,
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerinde Kızılay ,
Eski Varan terminali üzerindeki binada,
Amerikan Sefareti karşısındaki, İşbankası Kulesi yandan karşısındaki
Sanayi Odasın kiralık binasındaki odasında, memuriyet yıllarında ziyaret ederdim.
İşbankası Kültür Sanat Dergisi Yönetimindeyken de
İşbankası Kulesi'ndeki odasında,
Daha sonra da Vakıflar dergisi Yazı kurulu Üyesi olarak odamda
Sohbetini dinleme imkânı buldum.
Acı- tatlı, şeker rengi günlerimiz de oldu.
Ama hep millî kültürümüz üzerinde durduk, konuştuk ,
Amacımız bir, ufkumuz bir, idi: tek ayrılığımız galiba,
Orgnl. Turgut Sunalp'ın Horoz Partisinden milletvekili aday olduğunda
Karşı çıktım ve Turgut Özal'a meyl etsem de herhalde Kenan Evren dolaysıyla
Turgut Sunalp'ın partisine yöneldi, dolayısıyla Konya'da seçimi de kaybetti
Vefatını ailemle birlikte 23.08.2004 tarihinde İstanbul'a giderken yolda
Suzan Bayraktaroğlu'nun telefonu ile öğrendim.
Konya'ya götürülen Cenazesinde bulunma fırsatını maalesef bulamadım.
Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.
Ankara Çukuranbar, 14 Mart 2022 Sadi BAYRAM